Becerikli demirci ‘Adam Opel’
Adam Opel, Ruesselsheim’li bir demircinin oğludur, gençlik yıllarında Paris’te dikiş makinesi üreten bir fabrikada kalfalık yapar. işi kısa sürede kapar, Almanya’ya dönüp aynı tezgâhı kurar. 1862 yılından itibaren evlerde, terzilerde Opel marka dikiş makineleri tıkırdamaya başlar.
1868’de bir han sahibinin kızıyla (Sophie Schneller) evlenir. Carl, Wilhelm, Heinrich, Fritz ve Ludwig adında 5 oğlu olur. Gün gelir veledler “velespit velespit” diye tuttururlar. iyi ama bisiklet fiyatları el yakar. Halbuki bir onun için “tekerlek, sele, zincir, gidon, pedal” imali zor iş değildir, oturur âlâsını yapar.
1895’de tifüse yakalanıp ölünce oğulları işi ele alır ve büyük bir cesaretle otomobil işine soyunurlar. Gider Friedrich Lutzmann’a ait otomobil fabrikasını satın alır ve Fransız Darracq lisansı ile (1902) üretime başlarlar. (Hatırlarsanız Mercedes de zamanında daktilo ve bisiklet imal etmiştir.)
Bu arada “Hamburg Fuarı”na yeni bir tasarımla çıkar ve sadece iki yıl içinde baba ocağında (Rüsselsheim’de) kendi tesislerini kurarlar.
1906 yılına kadar bin otomobili satarlar ki o zamanın şartlarında başdöndürücü gelişmelerdir bunlar.
Doktorun otomobili!
Opel “Doktor’un Otomobili” adlı seriyle beklenmedik bir çıkış yapar (1909). O günlerde hekimler sık sık taşrayı dolanırlar. Yollar patikayı andırır, arabayı yayık gibi sallar. Yanisi şu ki tabipler beğeniyorsa o araba iş yapar. Hele diğerlerinin yarı fiyatına sunulunca... Hasılı “Opel” malını “elini öpene” satar.
1920’lerde seri üretime geçer, ufak tefek, açık tavanlı, iki koltuklu bir seriyle rekor kırarlar. Yaylanarak yürüdüğü için adı “Laubfrosch (Ağaç Kurbağası)”na çıkan bu yeşil vasıtalar kısa sürede 100 bini aşar.
1924’te tam bir milyon altın mark harcar ve seri imalata başlarlar. Maliyetlerdeki düşüş fiyatlara da akseder, 6 yıl evvel 4500 mark olan otoları 1990 marka sunarlar. Otomobil sadece zenginlere hitap eden narin, pahalı, lüks bir araç olmaktan çıkar.
1928’de % 37,5’luk piyasa payı ile Almanya’nın en büyük otomobil imalatçısı olurlar.
Bu arada motosikletleri de ilgi alanlarında tutarlar.
Torun Opel’ler istikrarlı büyümek, iktisadi anaforların tesirinde kalmamak için güçlü bir ortak arar ve General Motors Corporation’ın (GM’in) temsilcileri ile el sıkışırlar (Mart 1929) GM, hisselerin büyük bölümünü devralmasına rağmen, işlerine karışmaz, bağımsız çalışmalarına göz yumar. üstelik onlara üin, Japon ve Güney Amerika pazarlarını da açar. Artık enerjilerini finans, maliyet, satış, tahsilat gibi can sıkıcı işlere harcamaz, sadece araba üzerine kafa yorarlar. Paradan yana dertleri yoktur, sigorta işine de soyunur ve taksitli satış yaparlar. Nitekim 1930’larda Avrupa’nın en büyük otomobil üreticisi olurlar.
Daha o tarihlerde “RAK” (roketleme güç programını) uygular, Fritz von Opel, Berlin’deki Avus yarış pistinde, 238 km/saat’lik hıza ulaşmakta zorlanmaz.
“RAK 3” ise dünya hız rekorunu 254 km/saat’e yükseltir, ardından roket tahrikli tayyare ile başarılı uçuşlar yaparlar.
“HS” Harpten sonra
1935’de efsanevi Opel Olympia’nın üretimine başlarlar. Bu vasıta tamamen çelik, entegre gövde ve şasisi olan ve seri halinde üretilen ilk Alman aracıdır. Derken Kadett ve Kapitan ile büyük bir çıkış yakalarlar. 2,6 milyon adet bisiklet üretmiş olsalar da bu saatten sonra iki tekerle uğraşamazlar, faaliyetlerinin bu kısmını NSU’ya satarlar. Bir milyonuncu Opel yollara çıkmıştır ki Nazi rejimi “durun” der. Onları “Blitz” kamyonlar (ve muharebe uçakları için parçalar) yapmaya zorlar.
Rüsselsheim fabrikası savaş yıllarında defalarca bombalanır ve neredeyse yok olur. Harbin akabinden fabrikayı sadece iki yılda yeniler ve kaldıkları yerden işe başlarlar.
1950’de tekrar yılda 100 bin aracın üstüne çıkarlar.
1956’da 207 bin araç satmayı başarır ve % 17,6 oranında bir pazar payı koparırlar.
Talep artınca Bochum’da ikinci bir fabrika daha açar (962) ve 11 bin kişiye iş imkanı sağlarlar. Bu fabrikada üretilen Kadett, Astra çıkıncaya kadar 11 milyon satar.
üizgi dışı Opel “GT”
“1965 IAA Motorlu Araçlar Fuarı”nı gezen ziyaretçiler gözlerine inanamazlar. Kapitan tarzında arabalar bekleyen Opelseverler iki kapılı bir coupe ile karşılaşırlar ki bu alamet (Experimental GT) Orta-Avrupa’nın bilinen yüksek hacimli motorunu taşımaktadır. “Yalnızca uçmak daha heyecanlı” sloganı ile şov yapar.
Opel 1970’lere, Ascona ile mühür vururken Manta sürat severleri peşine takar. Daima yüksek performans ve düşük sarfiyat arayışı içinde olur, aerodinamik yapılı Record’lar çok tutar.
Opel logosunda bir tekerlek ve bir şimşek görürsünüz ki. Hızdan asla cayamazlar.
Rüsselsheim ve Bochum’daki fabrikalar da siparişlere yetişemez olunca Kaiserslautern’de üçüncü bir tesisi devreye sokar, Dudenhofen’de modern bir deneme merkezi açarlar.
Opel petrol krizini önceden koklar. 1978’ten itibaren yakıt tüketiminin ve egzoz emisyonlarının azaltılması hususunda çalışmalar yapar.
Maskeli marka “Vauxhall”
Bir zamanlar Alman ordusuna üretim yaptığı için “Opel” adı ingiltere’de hayırla anılmaz. Bu yüzden Britanya’da “Vauxhall” markası ile organize olur ve çok satarlar. Başlangıçta tipleri ve donanımları ayrı ise de 1980’den sonra saklanmak gereği duymaz, aynı çizgilere döner, aynı motorları kullanırlar.
Yetmez 1982’de ispanya’da (Saragossa’da) Corsa üretmeye başlarlar.
1989 yılında Rüsselsheim’daki merkez tesisinden 20 milyonuncu Opel çıkar ki bu ağır abi oturaklı bir Senator’dür.
Kadett’in yerini Opel Astra alır, Ascona’yı Vectra takip eder. Derken (1990) Calibra ile iki kapılı coupe geleneğini hatırlarlar.
Arazi araçlarında ise Japon akınlarına göğüs gerer, Frontera ile piyasa lideri olurlar. Doğu ve Batı Almanya birleşince şirket Eisenach’ta dördüncü üretim merkezini açar. 1997 yılında 1,56 milyon araç satar ve üst üste altı yıl Batı Avrupa’da piyasa lideri olurlar.
Opel o gün bu gündür yaptığı çevreci (katalitik konvertörlü), ekonomik, güvenli, yenilikçi arabalarla tanınır. Tutumlu, güçlü turboşarjlı, direkt enjeksiyonlu ve her silindirde 4 valfli dizel motorlar ile yeni üç silindirli ecotec kompakt motorları ile çığır açar.
Sonrasını biliyorsunuz işte... Tigra’lar, Astra’lar, Caravan’lar, Meriva’lar, Zafira’lar, Agila’lar, Antara’lar...
Bu arada Combo,Vivaro ve Movano ile ticari araç piyasasında da adından söz ettirmeye başlar...
Bilmiyorum daha önceden paylaşıldı mı ama ben bunu yeni okudum daha önceden başka okumuştum ama..
Adam Opel, Ruesselsheim’li bir demircinin oğludur, gençlik yıllarında Paris’te dikiş makinesi üreten bir fabrikada kalfalık yapar. işi kısa sürede kapar, Almanya’ya dönüp aynı tezgâhı kurar. 1862 yılından itibaren evlerde, terzilerde Opel marka dikiş makineleri tıkırdamaya başlar.
1868’de bir han sahibinin kızıyla (Sophie Schneller) evlenir. Carl, Wilhelm, Heinrich, Fritz ve Ludwig adında 5 oğlu olur. Gün gelir veledler “velespit velespit” diye tuttururlar. iyi ama bisiklet fiyatları el yakar. Halbuki bir onun için “tekerlek, sele, zincir, gidon, pedal” imali zor iş değildir, oturur âlâsını yapar.
1895’de tifüse yakalanıp ölünce oğulları işi ele alır ve büyük bir cesaretle otomobil işine soyunurlar. Gider Friedrich Lutzmann’a ait otomobil fabrikasını satın alır ve Fransız Darracq lisansı ile (1902) üretime başlarlar. (Hatırlarsanız Mercedes de zamanında daktilo ve bisiklet imal etmiştir.)
Bu arada “Hamburg Fuarı”na yeni bir tasarımla çıkar ve sadece iki yıl içinde baba ocağında (Rüsselsheim’de) kendi tesislerini kurarlar.
1906 yılına kadar bin otomobili satarlar ki o zamanın şartlarında başdöndürücü gelişmelerdir bunlar.
Doktorun otomobili!
Opel “Doktor’un Otomobili” adlı seriyle beklenmedik bir çıkış yapar (1909). O günlerde hekimler sık sık taşrayı dolanırlar. Yollar patikayı andırır, arabayı yayık gibi sallar. Yanisi şu ki tabipler beğeniyorsa o araba iş yapar. Hele diğerlerinin yarı fiyatına sunulunca... Hasılı “Opel” malını “elini öpene” satar.
1920’lerde seri üretime geçer, ufak tefek, açık tavanlı, iki koltuklu bir seriyle rekor kırarlar. Yaylanarak yürüdüğü için adı “Laubfrosch (Ağaç Kurbağası)”na çıkan bu yeşil vasıtalar kısa sürede 100 bini aşar.
1924’te tam bir milyon altın mark harcar ve seri imalata başlarlar. Maliyetlerdeki düşüş fiyatlara da akseder, 6 yıl evvel 4500 mark olan otoları 1990 marka sunarlar. Otomobil sadece zenginlere hitap eden narin, pahalı, lüks bir araç olmaktan çıkar.
1928’de % 37,5’luk piyasa payı ile Almanya’nın en büyük otomobil imalatçısı olurlar.
Bu arada motosikletleri de ilgi alanlarında tutarlar.
Torun Opel’ler istikrarlı büyümek, iktisadi anaforların tesirinde kalmamak için güçlü bir ortak arar ve General Motors Corporation’ın (GM’in) temsilcileri ile el sıkışırlar (Mart 1929) GM, hisselerin büyük bölümünü devralmasına rağmen, işlerine karışmaz, bağımsız çalışmalarına göz yumar. üstelik onlara üin, Japon ve Güney Amerika pazarlarını da açar. Artık enerjilerini finans, maliyet, satış, tahsilat gibi can sıkıcı işlere harcamaz, sadece araba üzerine kafa yorarlar. Paradan yana dertleri yoktur, sigorta işine de soyunur ve taksitli satış yaparlar. Nitekim 1930’larda Avrupa’nın en büyük otomobil üreticisi olurlar.
Daha o tarihlerde “RAK” (roketleme güç programını) uygular, Fritz von Opel, Berlin’deki Avus yarış pistinde, 238 km/saat’lik hıza ulaşmakta zorlanmaz.
“RAK 3” ise dünya hız rekorunu 254 km/saat’e yükseltir, ardından roket tahrikli tayyare ile başarılı uçuşlar yaparlar.
“HS” Harpten sonra
1935’de efsanevi Opel Olympia’nın üretimine başlarlar. Bu vasıta tamamen çelik, entegre gövde ve şasisi olan ve seri halinde üretilen ilk Alman aracıdır. Derken Kadett ve Kapitan ile büyük bir çıkış yakalarlar. 2,6 milyon adet bisiklet üretmiş olsalar da bu saatten sonra iki tekerle uğraşamazlar, faaliyetlerinin bu kısmını NSU’ya satarlar. Bir milyonuncu Opel yollara çıkmıştır ki Nazi rejimi “durun” der. Onları “Blitz” kamyonlar (ve muharebe uçakları için parçalar) yapmaya zorlar.
Rüsselsheim fabrikası savaş yıllarında defalarca bombalanır ve neredeyse yok olur. Harbin akabinden fabrikayı sadece iki yılda yeniler ve kaldıkları yerden işe başlarlar.
1950’de tekrar yılda 100 bin aracın üstüne çıkarlar.
1956’da 207 bin araç satmayı başarır ve % 17,6 oranında bir pazar payı koparırlar.
Talep artınca Bochum’da ikinci bir fabrika daha açar (962) ve 11 bin kişiye iş imkanı sağlarlar. Bu fabrikada üretilen Kadett, Astra çıkıncaya kadar 11 milyon satar.
üizgi dışı Opel “GT”
“1965 IAA Motorlu Araçlar Fuarı”nı gezen ziyaretçiler gözlerine inanamazlar. Kapitan tarzında arabalar bekleyen Opelseverler iki kapılı bir coupe ile karşılaşırlar ki bu alamet (Experimental GT) Orta-Avrupa’nın bilinen yüksek hacimli motorunu taşımaktadır. “Yalnızca uçmak daha heyecanlı” sloganı ile şov yapar.
Opel 1970’lere, Ascona ile mühür vururken Manta sürat severleri peşine takar. Daima yüksek performans ve düşük sarfiyat arayışı içinde olur, aerodinamik yapılı Record’lar çok tutar.
Opel logosunda bir tekerlek ve bir şimşek görürsünüz ki. Hızdan asla cayamazlar.
Rüsselsheim ve Bochum’daki fabrikalar da siparişlere yetişemez olunca Kaiserslautern’de üçüncü bir tesisi devreye sokar, Dudenhofen’de modern bir deneme merkezi açarlar.
Opel petrol krizini önceden koklar. 1978’ten itibaren yakıt tüketiminin ve egzoz emisyonlarının azaltılması hususunda çalışmalar yapar.
Maskeli marka “Vauxhall”
Bir zamanlar Alman ordusuna üretim yaptığı için “Opel” adı ingiltere’de hayırla anılmaz. Bu yüzden Britanya’da “Vauxhall” markası ile organize olur ve çok satarlar. Başlangıçta tipleri ve donanımları ayrı ise de 1980’den sonra saklanmak gereği duymaz, aynı çizgilere döner, aynı motorları kullanırlar.
Yetmez 1982’de ispanya’da (Saragossa’da) Corsa üretmeye başlarlar.
1989 yılında Rüsselsheim’daki merkez tesisinden 20 milyonuncu Opel çıkar ki bu ağır abi oturaklı bir Senator’dür.
Kadett’in yerini Opel Astra alır, Ascona’yı Vectra takip eder. Derken (1990) Calibra ile iki kapılı coupe geleneğini hatırlarlar.
Arazi araçlarında ise Japon akınlarına göğüs gerer, Frontera ile piyasa lideri olurlar. Doğu ve Batı Almanya birleşince şirket Eisenach’ta dördüncü üretim merkezini açar. 1997 yılında 1,56 milyon araç satar ve üst üste altı yıl Batı Avrupa’da piyasa lideri olurlar.
Opel o gün bu gündür yaptığı çevreci (katalitik konvertörlü), ekonomik, güvenli, yenilikçi arabalarla tanınır. Tutumlu, güçlü turboşarjlı, direkt enjeksiyonlu ve her silindirde 4 valfli dizel motorlar ile yeni üç silindirli ecotec kompakt motorları ile çığır açar.
Sonrasını biliyorsunuz işte... Tigra’lar, Astra’lar, Caravan’lar, Meriva’lar, Zafira’lar, Agila’lar, Antara’lar...
Bu arada Combo,Vivaro ve Movano ile ticari araç piyasasında da adından söz ettirmeye başlar...
Bilmiyorum daha önceden paylaşıldı mı ama ben bunu yeni okudum daha önceden başka okumuştum ama..
Son düzenleme: