Doç. Dr. Hasan Ünal, "Irak devletinin üniter yapısının bozulması ve Irak devletinin ortadan kalkması durumunda, Türkiye "Musul vilayeti"nde hak iddia edebilir."
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Ünal, Irak devletinin üniter yapısının bozulması ve Irak devletinin ortadan kalkması durumunda, Türkiye'nin "Musul vilayeti" ile ilgili olarak hak iddia edebileceğini söyledi.
Soruları yanıtlayan Ünal, "Irak devleti olgusu ortadan kalkarsa Irak parçalanırsa Musul vilayeti eski sahibine rücu eder" diyerek, 1926 yılında imzalanan İstanbul Antlaşmasının bu şekilde yorumlanabileceğini kaydetti.
Ünal, İstanbul Antlaşmasına göre, Türkiye'nin, bugünkü Kuzey Irak'ın tümünü kapsayan Musul vilayetini, Irak devletine verdiğini hatırlatarak, şunları söyledi:
"Verirken de birtakım şartlar öne sürülmüştür. Burada yaşayan Türk nüfusun hakkı gasp edilmeyecek, ayrıca 25 yıl boyunca Irak'ın tümünün petrol doğal gaz ve bunlara dayalı türevlerin ve bunlara dayalı sanayinin toplam gelirinin devlet hakkı olan bölümünün yüzde 10'unu Türkiye alacaktır."
Bu antlaşmanın, Musul vilayeti konusunda "şartlı bir devir teslim olduğunu gösterdiğini" belirten Ünal, "Irak'ın tüm petrolünün Saddam Hüseyin döneminde, millileştirildiğini ve bu nedenle petrollerden kaynaklanan bütün gelirin devlet hakkına dönüştüğünü kaydetti.
Ünal, "Irak devleti 1932 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde, Milletler Cemiyetine tek yanlı taahhütlerde bulunmuştur. O taahhütlerde 1926 yılında Türkiye'ye verdiği taahhütleri de tekrarlamıştır. Türkiye'de bundan dolayı 1932 yılında Irak'ın bağımsızlığına karşı çıkmamıştır" dedi.
İstanbul Antlaşmasından doğan hakların gündeme gelmesi durumunda, ABD'nin bir tercih yapmak zorunda kalacağını belirten Ünal, şunları söyledi:
"Ya Talabani-Barzani ikilisini tercih edecekler ya da Türkiye'yi. Ben sonuçta Türkiye'yi tercih etmek zorunda kalacaklarını düşünüyorum. Bizi tercih ettiklerinde de Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasından yana, bir tavır sergileyeceklerdir. O zaman da Türkiye'nin tezlerine yaklaşacaklar."
Musul vilayeti konusunda, hukuki hakların, siyasi konjonktüre bağlı olarak elde edilebileceğini vurgulayan Ünal, şöyle dedi:
"Tezkere tartışmalarında Türkiye, Kuzey Irak'a girebilirdi. Bunun karşılığında da antlaşmadan doğan haklarını talep edebilirdi. Şu an da konjonktür uygundur. Şu an Irak'ın parçalanması durumunda, ülkenin parçalanmasının neye mal olacağını söylemek açısından gündeme getirilebilir."
Ünal, "hukuki antlaşmalara dayalı bir hak olmasa bile hiçbir devletin sınırının hemen öbür yanında, kendi güvenliğine bu derece büyük tehdit oluşturan, kendi devlet yapısını bozmaya yönelik böyle bir girişime izin veremeyeceğini" sözlerine ekledi.
DOÇ. DR. MUSTAFA KİBAROĞLU
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu da Musul vilayeti konusunda, Türkiye'nin anlaşmalardan kaynaklanan "zımni hakları" olduğunu ve Türkiye'nin tavrının "Musul, Türkiye Cumhuriyetinin parçası olmayacaksa Irak'ın bütünü içinde kalmalıdır" yönünde olduğunu söyledi.
Irak'a yakın dönemde bir sınır ötesi müdahaleyi olası görmediğini belirten Kibaroğlu, "Siyasi şartlar oluşmadan, askeri harekat yapılması doğru olmaz. Kırmızı çizgi geçilmeden böyle bir harekat yapılırsa dünyaya bunu anlatmak zor olur" diye konuştu.
Türkiye'nin, Kerkük konusundaki ilgisinin, konferanslarla ve bu konunun siyasi platformda tartışılması yoluyla ortaya konulmasının doğru ve doğal olduğunu söyleyen Kibaroğlu, şunları kaydetti:
"Güvenlik açısından da önemli olan böyle bir konuda son dönemde sadece siyasetçiler konuşuyor. Askeri boyutta, henüz bıçak kemiğe dayanmış durumda olmayabilir. Güvenlikle ilgili bir meselede, askerin katılma ihtiyacı duymaması bunun siyasi platformda istismar edilen bir konuya dönüşmesi endişesini doğuruyor."
Kerkük meselesinin Türk halkının milliyetçi duygularıyla doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyen Kibaroğlu, "Kerkük meselesi bu noktada, Türkiye'nin dış politikasına zarar veren bir hale gelebilir. Bu mesele ülkenin bazı hassas konularını dışa vurma sonucunu doğurabilir. Bu konuda bir birlik beraberlik olmadığını düşündürebilir" dedi.
PROF. DR. ANIL ÇEÇEN
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Başkanı Prof. Dr. Anıl Çeçen ise Irak'ın üniter yapısının bozulması durumunda, Türkiye'nin uluslararası hukuk açısından, İstanbul Anlaşmasından kaynaklanan haklarını talep edebileceğini söyledi.
Çeçen, "Irak'ın bugünkü statüsü bozulduğu an, eskiye dönüş meydana gelir. Eskiye dönüldüğü noktada da eski düzende hak sahipleri olanlar devreye girebilirler" diye konuştu.
Irak petrolleriyle ilgili yapılan sözleşmelerde Türkiye'ye "Irak petrollerinden hak alma" hakkının tanındığını hatırlatan Çeçen, şöyle dedi:
"Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğunun mirasçısı olarak Osmanlı döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde imzalanan tüm anlaşmalardan doğan haklarını talep edebileceği gibi, Irak konusunda uluslararası örgütlerde imzalanan anlaşmalardan doğan haklarını da talep edebilir."
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Ünal, Irak devletinin üniter yapısının bozulması ve Irak devletinin ortadan kalkması durumunda, Türkiye'nin "Musul vilayeti" ile ilgili olarak hak iddia edebileceğini söyledi.
Soruları yanıtlayan Ünal, "Irak devleti olgusu ortadan kalkarsa Irak parçalanırsa Musul vilayeti eski sahibine rücu eder" diyerek, 1926 yılında imzalanan İstanbul Antlaşmasının bu şekilde yorumlanabileceğini kaydetti.
Ünal, İstanbul Antlaşmasına göre, Türkiye'nin, bugünkü Kuzey Irak'ın tümünü kapsayan Musul vilayetini, Irak devletine verdiğini hatırlatarak, şunları söyledi:
"Verirken de birtakım şartlar öne sürülmüştür. Burada yaşayan Türk nüfusun hakkı gasp edilmeyecek, ayrıca 25 yıl boyunca Irak'ın tümünün petrol doğal gaz ve bunlara dayalı türevlerin ve bunlara dayalı sanayinin toplam gelirinin devlet hakkı olan bölümünün yüzde 10'unu Türkiye alacaktır."
Bu antlaşmanın, Musul vilayeti konusunda "şartlı bir devir teslim olduğunu gösterdiğini" belirten Ünal, "Irak'ın tüm petrolünün Saddam Hüseyin döneminde, millileştirildiğini ve bu nedenle petrollerden kaynaklanan bütün gelirin devlet hakkına dönüştüğünü kaydetti.
Ünal, "Irak devleti 1932 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde, Milletler Cemiyetine tek yanlı taahhütlerde bulunmuştur. O taahhütlerde 1926 yılında Türkiye'ye verdiği taahhütleri de tekrarlamıştır. Türkiye'de bundan dolayı 1932 yılında Irak'ın bağımsızlığına karşı çıkmamıştır" dedi.
İstanbul Antlaşmasından doğan hakların gündeme gelmesi durumunda, ABD'nin bir tercih yapmak zorunda kalacağını belirten Ünal, şunları söyledi:
"Ya Talabani-Barzani ikilisini tercih edecekler ya da Türkiye'yi. Ben sonuçta Türkiye'yi tercih etmek zorunda kalacaklarını düşünüyorum. Bizi tercih ettiklerinde de Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasından yana, bir tavır sergileyeceklerdir. O zaman da Türkiye'nin tezlerine yaklaşacaklar."
Musul vilayeti konusunda, hukuki hakların, siyasi konjonktüre bağlı olarak elde edilebileceğini vurgulayan Ünal, şöyle dedi:
"Tezkere tartışmalarında Türkiye, Kuzey Irak'a girebilirdi. Bunun karşılığında da antlaşmadan doğan haklarını talep edebilirdi. Şu an da konjonktür uygundur. Şu an Irak'ın parçalanması durumunda, ülkenin parçalanmasının neye mal olacağını söylemek açısından gündeme getirilebilir."
Ünal, "hukuki antlaşmalara dayalı bir hak olmasa bile hiçbir devletin sınırının hemen öbür yanında, kendi güvenliğine bu derece büyük tehdit oluşturan, kendi devlet yapısını bozmaya yönelik böyle bir girişime izin veremeyeceğini" sözlerine ekledi.
DOÇ. DR. MUSTAFA KİBAROĞLU
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu da Musul vilayeti konusunda, Türkiye'nin anlaşmalardan kaynaklanan "zımni hakları" olduğunu ve Türkiye'nin tavrının "Musul, Türkiye Cumhuriyetinin parçası olmayacaksa Irak'ın bütünü içinde kalmalıdır" yönünde olduğunu söyledi.
Irak'a yakın dönemde bir sınır ötesi müdahaleyi olası görmediğini belirten Kibaroğlu, "Siyasi şartlar oluşmadan, askeri harekat yapılması doğru olmaz. Kırmızı çizgi geçilmeden böyle bir harekat yapılırsa dünyaya bunu anlatmak zor olur" diye konuştu.
Türkiye'nin, Kerkük konusundaki ilgisinin, konferanslarla ve bu konunun siyasi platformda tartışılması yoluyla ortaya konulmasının doğru ve doğal olduğunu söyleyen Kibaroğlu, şunları kaydetti:
"Güvenlik açısından da önemli olan böyle bir konuda son dönemde sadece siyasetçiler konuşuyor. Askeri boyutta, henüz bıçak kemiğe dayanmış durumda olmayabilir. Güvenlikle ilgili bir meselede, askerin katılma ihtiyacı duymaması bunun siyasi platformda istismar edilen bir konuya dönüşmesi endişesini doğuruyor."
Kerkük meselesinin Türk halkının milliyetçi duygularıyla doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyen Kibaroğlu, "Kerkük meselesi bu noktada, Türkiye'nin dış politikasına zarar veren bir hale gelebilir. Bu mesele ülkenin bazı hassas konularını dışa vurma sonucunu doğurabilir. Bu konuda bir birlik beraberlik olmadığını düşündürebilir" dedi.
PROF. DR. ANIL ÇEÇEN
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Başkanı Prof. Dr. Anıl Çeçen ise Irak'ın üniter yapısının bozulması durumunda, Türkiye'nin uluslararası hukuk açısından, İstanbul Anlaşmasından kaynaklanan haklarını talep edebileceğini söyledi.
Çeçen, "Irak'ın bugünkü statüsü bozulduğu an, eskiye dönüş meydana gelir. Eskiye dönüldüğü noktada da eski düzende hak sahipleri olanlar devreye girebilirler" diye konuştu.
Irak petrolleriyle ilgili yapılan sözleşmelerde Türkiye'ye "Irak petrollerinden hak alma" hakkının tanındığını hatırlatan Çeçen, şöyle dedi:
"Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğunun mirasçısı olarak Osmanlı döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde imzalanan tüm anlaşmalardan doğan haklarını talep edebileceği gibi, Irak konusunda uluslararası örgütlerde imzalanan anlaşmalardan doğan haklarını da talep edebilir."