Bu gün okuduğum bir yazı, biraz uzun ama okumaya değer diye düşündüm.
Suriye sınırımızın İsrail denetimine geçmesinin en vahim sonucu, Türkiye’nin yalnızlığa itilmesi ve tedricen Müslüman ülkelerden ve Ortadoğu’dan kopmasıdır.
Olaydaki çelişkiler:
Elinde teknolojisi ve mevcut mayınların işaretlendiği arazi haritaları bulunduğu halde ve herkesten ve her kurumdan daha ucuza ve daha iyi bir şekilde bu temizleme işini gerçekleştirebilecekl eri halde Genel Kurmaya bu görev tevdi edilmemektedir.
Ayrıca, bu işi özelleştirme idaresinin yapmasının önü de hukuken kesilmiştir.
Arazi mayından temizlendikten sonra 49 yıllığına da tarım için temizleyen şirketin olacaktır. Burada yapılacak olan tarımdan kazanılacak para çok yüksek bir meblağdır. Bu otomatik olarak, mayını temizleyen kim ise o kimseye gidecek muhteşem bir kardır.
Böyle bir “Yabancı İhalenin” Sakıncaları:
Kendi topraklarımızın üstünde, başka bir ülkenin fiili kontrol ve hakimiyetini kabul etme durumu ortaya çıkacaktır.
Mayınlı arazi en az 350,000 dönüm olup, buna Ceylanpınar ve diğer devlet çiftlikleri de eklenince söz konusu kiralanacak arazi yaklaşık 650,000 dekar araziye çıkmaktadır. Kimine göre nerede ise iki KKTC toprakları kadar bir yer. Ama , muhakkak ki Aydın ilinin ekili-dikili topraklarının 2 katı kadar yer olacaktır.
Bu topraklar yarım asırlık bir dönem için ( 49 yıl) başka bir devleti beslemek üzere tarıma açılacaktır. İlaveten içinden (büyük ihtimalle) petrol çıkarsa, bunun da kullanma ve işletme hakları kiralayan devletin veya firmaların olacaktır.
Zaten Türk devleti GAP projesi ile buraları suladığı için, kiralayan her kim olursa, onların su getirme zahmeti de olmayacaktır. Yani masraf ve zahmetin tümünü Türk devleti ve sonuçta Türk halkı karşılamış olduğu halde, faydasını ve karını başkaları kullanacak ve yararlanacaktır.
Gözden kaçan büyük tehlikeler:
AB 2004 İlerleme Raporu'nda, Türkiye’nin GAP sularının belli bir tarihte “uluslarararası bir su yönetim idaresine” devredilmesi gerektiği vurgulanmaktadı r. Bu husus, her nedense hiçbir zaman TBMM'de görüşülüp tartışılmamıştır. (çok garip bir olay ! ) Yine aynı AB Raporu’nun su ile ilgili kısmında adeta bu işlemin gerekçesi gibi yazılan bir diğer husus da, bunun İsrail’in ve komşularının eşit su haklarının korunması olduğu hususudur. (2004 İlerleme Raporu Ingilizce metin, Meseleler Raporu , sayfa 10)
Kıbrıs adası da vaktiyle, İngilizlere, sadece donanmalarının bakım ve ikmali gayesi ile geçici olarak kiralanmış ama ondan sonra da İngilizler oradan ayrılmamışlardır. İngilizler halen Kıbrıs’ta askeri üs bulundurmaktadı rlar. Bu alınacak büyük bir ders olmalıdır.
Adı geçen alanlar İsrail veya perde arkasında ki İsrail firmalarına kiralandıktan sonra Israil’in hayali ve ideali olan Dicle-Fırat sularına ulaşmış olacağı da gözden kaçmamalıdır.
Manavgat suyunu “ pahalı “ diyerek almaktan vazgeçen İsrail’in su derdi de böylece halledilirken ilerki yıllarda beklenen “gıda darlığı” sırasında da “gıda derdi” de halledilmiş olacaktır.
Dünya’nın yakında” gıda kıtlığı ve su sıkıntısı ile “ karşı karşıya kalacağı Dünya Çevre Raporlarında çokça anlatılmaktadı r. Böyle bir dönemde yurdumuzda, sınırlarımız içinde gelişeceği açıkca görünen böyle bir durum, vahim bir gelişmedir.
Diğer taraftan, ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştığımız Suriye açısından da son derece zor bir durum ortaya çıkacaktır. Suriye’nin Güneydeki Golan tepeleri( yine su kaynakları ile dolu olduğu için) zaten İsrail’in işgali altındadır. Şimdi de mayın temizleme ve tarım yapma bahanesi ile kuzeyindeki topraklar da İsrail kontrolü altına girerse ortaya kabul edilemez bir durum çıkacaktır. Kiralanacak araziye katılması düşünülen Ceylanpınar yöresinin de yer altı suları çok boldur. Bunun da kullanım ve kontrolu yabancıların eline geçmiş olacaktır.
Bu durumda ,Suriye’nin Türkiye’ye güvenmesi zorlaşacaktır. Bunun en vahim sonucu Türkiye’nin yalnızlığa itilmesi ve tedricen Müslüman ülkelerden ve Ortadoğu’dan kopmasıdır.
Doç. Dr. Oya Akgönenç